🙏 BİRAZ NEFES

Şu günlerde elli binden fazla yurttaşımızın yaşamını yitirdiği  ve yüzbinlerce insanımızın da evsiz kaldığı altı Şubat depreminin ikinci yıldönümünü yaşamaktayız. Ülkemizde yaşadığımız, yaşam zorlukları başta olmak üzere, art arda yaşanan, adına felaket dediğimiz, ancak çoğu neredeyse ihmal, sorumsuzluk ve liyakatsizlikten kaynaklanan cinayetler ve bu da yetmezmiş gibi gündemi kaplayan ağır siyasi çekişmeler, bizi toplum olarak bir cendereye soktu.  Neredeyse mutluluğun ne olduğunu unuttuk.

Şubat ayı başında olmamıza rağmen  neredeyse bir ay yazdan kalma günler yaşadık. Bazılarına göre bu iyi bir şey. Ancak uzmanlar küresel ısınma diye bas bas bağırıyor. Birkaç yıla kadar dünyamızın ısısı çok değil, birkaç derece arttığında yaşadığımız dünyamızda ne korkunç şeyler olabileceğini anlatıyorlar. Bizler her konuda olduğu gibi bu konuda da başını kuma gömmüş devekuşu gibiyiz. Sanki bir başka dünyada yaşıyoruz.  

Bu duygularla bunalmışken güneşli havayı görünce evimizin arkasındaki, Bartın’ı yüksekten gören tepeye çıkıp biraz nefeslenmek istedim.  Kadın Doğum Hastanesi'ni geçer geçmez sağa ayrılan yoldan birkaç metre gidince tepeye doğru yönelen patikadan yokuşu çıkarak, şanlı bayrağımızın dalgalandığı uzun bayrak direğinin dibine ulaştım. Bayrak direğinin az ötesindeki çalılıklara yaklaşıp, o güzel güneş ve çalıların kestiği hafiften esen rüzgâra karşı çimenlere oturup karşımdaki Bartın’ın muhteşem manzarasını izlemeye koyuldum. Burası pandemi döneminde komşularımızla ve doğa yürüyüşlerimizde arkadaşlarımızla birlikte nefes aldığımız yerimizdi.

ESKİ BİR TANIDIĞI GÖRMEK GİBİ

Biraz dinlenip de çevreyi kolaçan ederken, kışın ortasında uyanmaya çalışan çalılardan birinde sanki yıllardır görmediğim bir tanıdığıma rastlamış gibi oldum. Çocukluğumda merak saldığım pul koleksiyonumda birbirinden güzel kuşlar serisi vardı. Dönüp dönüp bakardım. Sanki bunlardan birisi oradan çıkıp karşımda belirivermişti. Kuşların türlerini pek de bilmem. Serçe, karga, leylek, güvercin ve birkaç da alıcı kuşu bilebilirim. Karşımdaki şu el kadar kuşun adını bile bilmiyorum.

Kımıldamadan durup onu izledim. Sanki o da benim kendisini izlediğimi biliyordu. Kara gagası, mora çalan mavi sorgucu, parlak pembe göğsü ve kanatlarındaki kırmızı ve beyaz lekeler güneş ışığı ve kuşun sürekli hareketiyle renk değiştiriyor ve göz alıyordu. Ne kuşu olduğunu öğrenmek için fotoğrafını çekmeyi düşündüm, ancak ürkütüp kaçabileceğini düşünerek vazgeçtim. Adeta nefes bile almıyordum.  Kuyruğunu neredeyse doksan derece dikip bir yelpaze gibi açıyor, bayramlık elbisesini sergileyen bir çocuk gibi mutluluk saçıyordu.

Birden tam önümde yere kondu. Sırtı bana dönük yeri eşeleyerek gagasını açtı. Başını kaldırıp göğsünü şişirerek kendisine has şarkısını söylemeye başladı. Kısa bir girişten sonra uzun kesiksiz ötüşlerle sanki konuşuyordu. O küçücük bedenden o sesin nasıl çıktığını, ancak yeni doğmuş ve meme isteyen bir bebeğin annesi bilebilir.

Derken, yerden sıçrayıp çalının dalına kondu. Yerinde duramıyordu.  Birden çalının üzerinde minik daireler çizerek biraz yükselip, dönüp dalarak ve oynaşarak bir anda gözden kayboldu.

BİR DAKİKALIK MUTLULUK

Bu bahsettiğim belki de bir dakika içerisinde olup bitiverdi. Gördüğüm bu kuşun ne olduğuna ilişkin merakım da hemen kaybolmuştu. Zaten ne önemi vardı ki?

O andaki duygularım ve içime dolan çocuksu coşku, iliklerime kadar yaşadığımı hissettirdi.  Doğadaki  bir kuşun bir anda gözümün önünden kayıp geçen renkleri, hareketleri ve ötüşünün bende uyandırdığı anılar, sevinç ve  mutluluk  içimi ferahlatmıştı. Başımı kaldırıp, gözümü güneş ışığı altında parlayan Bartın'a çevirip baktığımda, bana her zamankinden daha güzel gözüktü. 

Güneşi ve hafiften esen rüzgarı arkama alıp, yeşil çimenleri yaran yumuşacık patikadan yavaş yavaş inerek eve döndüm. Günün sonunda oturup televizyonu açtığımda, karşımda, iki yılın sonunda   hala çadırlarda yaşamak zorunda bırakılan  depremzedelerin yüzündeki ifadeyi görünce, kendimi yeniden o cenderenin içinde buldum. Bir kez daha yüreğim yandı.

Coğrafyanın kader olmadığı mutlu bir ülke düşüyle, ülkemizin bu tür felaketleri bir daha yaşamamasını dilerim.
(Bartın Gazetesi’nin 10 ŞUBAT 2025 tarihli sayısında yayınlanan Mehmet DEMİRCİOĞLU yazısı)

Yorum Gönder

0 Yorumlar