🎐 NEREYE SAVRULUYORUZ ?

Filozoflar ortaçağ karanlığını şöyle açıklamışlardı. “Galiba ışığın girebileceği tüm delikler tıkanmıştı. Öyle bir ortam yaratılmıştı ki hiç göremeyen körlere ek, burnunun ucunu bile göremeyen miyoplar yetiştirilmişti.” Onlara bir de, bakınız işte gözleriniz var deniliyordu. İnsanı insan yapan iki şey, akıl ve algılama tamamen yok edilmişti. Öyle ki düzgün bir şekilde işletilmekten alıkonulan insan aklı, onu elini uzatsa bir çırpıda alabileceği bir yeteneğini bile kullanmaktan geri bırakıyordu.

Düşünce olarak bırakın uçmayı, yürümek bile yasak edilmişti. Neredeyse yalnız karnının üzerinde sürünmesine izin veriliyordu. Bu durum yöneticiler için biçilmiş kaftandı. Akıllarından geçen her şeyi yapıyorlar ve bırakın tepkiyi, yapılanları alkışlatıyorlardı. İnsanlık, satılmak üzere pazara götürülen bir koyun gibiydi. Yöneticiler ve ellerindeki koyunun bağlı olduğu ip, yöneticilerin izin verdiği ölçüde hareket alanı sağlıyordu. 

BİZ BU MUYUZ?

Ancak düşünceyi ve yargıyı yasak etmek, onları daha da kamçılamak demekti. O an için muhakeme yasak edilmişti ama seziş orta yerde duruyordu.

Krallar, padişahlar, senyörler, kontlar, dükler, ağalar, derebeyiler halka, sesinizi kesin ve itaat edin diyorlardı. İşte bu durum; insanlığın benliğini kıran, kalbini parçalayan bu yarayı, gerçek anlamda iyileştirecek ve insanın kendisine yeniden insanlığını anımsatacak  “biz bu muyuz?” sorusunu sorduracak düşünürleri ortaya çıkardı.

Kölelikten kurtuluşu, burjuva sınıfının zenginleşmesi ve çoğalması ile birlikte, bir sınıftan diğerine yükselmenin kolaylaşmasının sağladığını biliyoruz. Eşya gibi muamele gören insan, artık yavaş yavaş bu durumdan kurtulmaya başladı. Matbaacılık, Yunan ve Roma medeniyeti ve Amerika’nın keşfiyle birlikte ortaya çıkan yenidünya düzeniyle birlikte, ortaçağ can çekişmeye başladı.  On beş ve on altıncı yüz yılda Colomb, Copernik ve Galileo gibi birkaç kişinin,  yerin ve göğün keşfiyle “insanlığın” müthiş şeyler kazandığını bilsek bile, bu hemen fark edilemedi. Bütün bu gelişmelere rağmen, zamanla İnsan yine kısırlaştı. Yine de Fransız devrimi bu olaylar ve fikirler üzerine inşa edildi. Edildi edilmesine de birinci ve ikinci dünya savaşlarını, Faşizmi ve emperyalizmi nereye koyacağız?

YENİDÜNYA DÜZENİ

Bütün bunları neden anlatıyorum?  Özellikle bu günlerde yenidünya düzeni diyorlar ya. Trump’un yeniden seçilmesiyle birlikte tüm dünyanın yaşadığı şok ve panik yetmezmiş gibi, dünyanın birçok yerinde de yeni Trump’lar ortaya çıkmaya başladı.  Bunu doğru okuyabilirsek neyle karşı karşıya olduğumuzu, nereye doğru savrulduğumuzu ve nasıl bir kavşağın eşiğinde olduğumuzu sanırım daha iyi görebiliriz. Öldü sandığımız ortaçağ, neredeyse bir adım ötemizde. Üstelik bırakın endüstri ve teknoloji devrimini, bu gün yapay zekâ teknolojisinden bahsediyoruz.  Sizce insanlık da aynı hızla yol alabiliyor mu?

Böyle olunca da İnsanlığın yukarda bahsettiğim o ortaçağın karanlıklarına savrulması hiç de öyle zor bir şey gibi görünmüyor. En basitinden kendi ülkemize bakınca neredeyse kendi ellerimizle kazıyoruz bu çukuru diye düşünmeden edemiyorum. 

Yine de; trajik ve sancılı da olsa bu tür geriye gidişlerden bir yol bulmayı becerebiliyor insanlık. Biz görür müyüz bilemem? Belki de şanssızlığımız ortaçağ karanlığını yaşamış insanlar gibi, bizim de bu dönemde yaşamamızdır.  Kutlu insanlık yürüyüşünde Spartaküs’ten başlayarak başkalarına ışık olma pahasına kendini yakmış bilim insanları ve bir büyük değeri de bizde olan, Büyük Atatürk örneğinde olduğu gibi, ışık saçan meşaleler önümüzü görmemizi sağlayacaklardır. Yeter ki bizler nereye bakacağımızı bilelim.  Siz ne dersiniz?
(Bartın Gazetesi’nin 15 mart 2025 tarihli sayısında yayınlanan Mehmet DEMİRCİOĞLU yazısı)


Yorum Gönder

0 Yorumlar