Sert esen poyraz, denizi köpük köpük savuruyor, rüzgâr plajdaki şemsiyeleri paraşüt gibi uçuruyordu. Bu nedenle plajdaki şemsiyelerin çoğu kapatılmıştı. Ancak çocukların bu duruma aldırış etmeleri beklenemezdi. Onlar kıyıda ayaklarını uzatıp köpük köpük dalgalarla oynaşıyor, eğleniyorlardı. Şemsiyeler olmadığı halde insanlar, güneşin yakıcı etkisine aldırmadan güneşlenmeye devam ediyordu. Bunların neredeyse tamamı, pansiyonlarda kalan ve günübirliğine İnkum’a gelen tatilcilerdi.
Günün sonunda poyraz durmuş, denize girmeyi düşünenlerin düşü, bir sonraki güne kalmıştı. Sabah denize baktım. Bir gün önce esen fırtınadan eser kalmamıştı. Kahvaltıdan sonra şemsiyemi, oturağımı ve kitabımı alıp plaja gittim. Şemsiyemi kurup oturağımı açtım. Denize girmeye yeltendim. Ayaklarıma dalgalar değer değmez geri çıktım. Su buz gibiydi. Önceki günkü poyraz, suyu soğutmuştu. Bir de yosun kaplamış ve suyun rengi yeşile çalmıştı. Zaten denize giren de pek azdı. Oturup biraz kitap okuduktan sonra eve dönmeye karar verdim.
Saat üçe yaklaşıyordu. Bir şeyler atıştırırken evimizin ardında İnkum’u tepeden gören yüksek bir yere çıkıp hem denizi seyretmek, hem de orman içinde kitap okumak geldi aklıma.
ORMANDA
Yanıma yiyecek bir şeyler ve bir kitap alıp, daha önce çıktığım bir patikadan yukarı tırmandım. Bir ağacın arkasındaki çıkıntıya oturup ağaçların arasındaki bir aralıktan sahili seyretmeye başladım. Ağaçların arasından deniz, ışıl ışıl parlıyordu. Kalabalık sahil, öğle uykusuna yatmış gibiydi. İnsanlar kumsaldaki lekeler gibi görünüyordu. Güneş yaprakların arasından ışıldıyor, zaman zaman toplanan beyaz bulutlar gölgelikler oluşturuyordu.
Çevreye bakınmaya başladım. Dibinde oturduğum ağacın dışarı çıkmış kalın kökleri kayalara ve boz toprağa ahtapotun kolları gibi sarılmıştı. Ağacın kuruyup dökülen yaprakları gölgelerde nemden yosunlaşmaya yüz tutmuş, güneş gören yerlerde ise kuruyan yapraklar ve kuru otlar arasında karıncalar kaynıyordu. Birbiri ardından yürüyerek açtıkları düzenli yollarından kimisi boş, kimisi de yüklü olarak hızlı hızlı ilerliyordu.
Elime aldığım küçük bir dal parçasıyla yollarını kesmeye çalıştım. Kimisi çöpün üzerine tırmanarak bu engeli aşmaya çalışırken, kimisi de altından geçmeye çalışıyordu. Yüklü olanlardan bazıları şaşırıyor, geri dönüyordu. Bazıları duraklıyor çevreden dolaşmaya çalışıyordu. Bazıları da ben onlara dikkat kesilmişken, dal parçasını aşıp kollarıma doğru yolculuğa çoktan çıkmışlardı.
DOĞA SÜREKLİ HAREKER HALİNDE
Ben bunların uğraşlarını meraklı gözlerle incelerken; hemen üzerimde uçuşan sarı kanatlarında mavi çizgiler bulunan zarif bir kelebek, dikkatimi dağıtıp ilgiyi kendi üzerine çekti. Gözlerim onun hızına yetişmekte zorlanıyordu. Artık mevsimi geçip solmaya başlayan yaban çiçeklerinden, canlı kalmış birinin üzerine kondu. Yukarıdan sızan güneş ışığı altında kayıtsız, mutlu ve güvenli bir şekilde güneşleniyor, incecik burnuyla çiçeğin öz suyuna ulaşmaya çalışıyordu. Belki de mutluluğu bundandı. Ara sıra kanatlarını kıpırdatıp hafif rüzgârla salınan bu küçük çiçeğe yapışıyordu.
Yeni bir şey keşfediyormuşum gibi hayranlık ve zevkle izledim. Nerede olduğumu bile unutmuşum. Dikkatim dağıldığında bulunduğum yerden aşağı bakınca birden tüylerim ürperdi.
Yanıma aldığım kitabı açmaya zaman bulamamıştım. Karşımda ışıldayan sahile baktığımda, insanların da karıncalardan bir farkı olmadığını fark ettim. Kimisi yatmış güneşleniyor, kimisi yürüyor, kimisi de soğuk suya ve yoğun yosuna aldırış etmeden denize giriyordu. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım. Güneş yavaş yavaş denize inmeye başladığında, çıktığım patikadan ağaç dallarına tutunarak ve yere sağlam basmaya çalışarak aşağıya indim. Gün akşam olmuştu.
Bartın Gazetesi’nin 26Temmuz 2025 tarihli Mehmet DEMİRCİOĞLU Köşe Yazısı
0 Yorumlar
Teşekkürler ...