Kurtuluş savaşı yıllarında, en ateşli muhalefeti sergileyen, savaşı yürütüp yönetenlere şiddetle karşı çıkan, bununla da kalmayıp PTT genel müdürü olarak görev yaptığı dönemde, genelgeler yayınlayarak, Kemalistlere destek olanların şiddetle cezalandırılacağını bildiren Refik Halit, kendi çıkardığı Aydede Dergisi’nde de Mustafa Kemal ve arkadaşlarını alaya alarak, ağır hakaretlerde bulunmuştu.
Kutsal savaşımız büyük zaferle sonuçlanınca, saray ve İstanbul Hükumetiyle birlikte, destekçileri de büyük bir panikle ülkeden kaçmışlardı. İşte bu sırada, muhalif Refik Halit’te, bir Fransız vapuruyla yurdu terk edip Suriye’ye, Oradan da Halep ve en son da Hatay’a geçerek orada yaşamını sürdürmüştü.
KURTULUŞ SAVAŞINA KARŞI ÇIKMIŞTI
“Kuzum Mustafa sen deli misin? Derme çatma askerlerle düzenli batı ordularını yenmeyi ummak, tam anlamıyla budalalıktır.” Sözleriyle Kurtuluş savaşına karşı çıkan Refik Halit, yaşamının on alt yılını sürgünde geçirmiştir.
Cumhuriyetimizin kurulmasıyla birlikte, Ankara Hükumetinin Kurtuluş Savaşı sırasında memlekete ihanet edenler için çıkardığı “Vatana İhanet” kanunu ile yüz elli kişiden oluşan (yüz ellilikler diye de bilinen) ve hala yurtta bulunanları ülkeden sınır dışı etmiş, önceden kaçmış olanların da yurda girmesine yasak getirilmişti. İşte bu yüz elli kişi içinde Refik Halit’te bulunuyordu.
Sınır dışı edilenlerin büyük çoğunluğu, bulundukları ülkelerde Türkiye aleyhine çalışmalarını sürdürürken, Refik Halit bu tür girişimlerden uzak durmuş ve elinden geldiğince Türkiye lehine çaba harcamıştır. Türk edebiyatı ve dilinin en seçkin eserlerini, vatan özlemi içinde bu sürgün yılarında oluşturmuştur.
Bin dokuz yüz otuz sekiz de Büyük Millet Meclisi Atatürk’ün isteğiyle Yüz elliliklerin affedilmesiyle ilgili bir kanun çıkardı. Bu kanun üzerine Refik Halit, daha dönmeden önce İstanbul gazetelerinden birine bir yazı gönderdi.
Bu yazda “Mustafa Kemal, Büyük Mustafa Kemal! Sana yakışan yüceliği, yine göstererek bizi affettin. Bizler senin sayende yeniden yurda döneceğiz. Fakat senin yüzüne “duyduğumuz hicaptan dolayı” hangi yüzle bakacağız. Diyordu. Bu sözler okuyuculardan büyük ilgi gördü.
GERİ DÖNÜŞ
Bin dokuz yüz otuz sekizin sonlarıydı. Haydarpaşa Garı’na Toros Ekspresi yanaştı. Vagonlardan yolcular boşalırken, birden bire bir koşuşturma ve kalabalık oluştu. Meraklılarla birlikte kalabalık daha da artmıştı. Herkes bir kaza olduğunu sanmıştı. Ancak orta yaşlı, temiz giyimli bir adam, trenden iner inmez, secde eder gibi kapanıp, peronun taşlarını öpüyordu. Yanandakilerin yardımıyla ayağa kaldırılınca, gözyaşlarıyla ıslanmış yüzünün, toza toprağa bulandığı görülüyordu.
Bu durumdan etkilenen kalabalıktan birileri yanandakilere: O beyefendi Refik Halit Karay’mış. On altı yıllık sürgün yaşamından sonra yeniden ülkesine dönünce ilk işi toprağı öpmek olmuş! Diye açıklamalar yapmaktaydılar.
O sürgün yıllarından “Memleket Hikâyeleri ” adında harika bir eser doğmuştur. Edebiyatımızın en ünlü öykülerinden Yatık Emine ve Eskici bu eserde kaleme alınmıştır.
Cumhuriyetimizin yüz ikinci yılını kutladığımız bu günlerde, Büyük Atatürk’ümüzün, canına kastedenlere karşı bile kin ve nefretten uzak, insancıl bir duruş sergilemesi, onun karşısında olanların bile ona saygı duymasına neden olmuştur.
Aradan geçen yüz yılı aşkın sürenin sonunda, bırakın o gün Refik Halit Karay’ın yurda geri dönerken Atatürk’e yazdığı mektupta gösterdiği erdemi, bu gün cumhuriyet düşmanları, insanlık ve erdemin ne olduğunun farkında bile değiller.
Oysa Kutlu Cumhuriyetimiz ve Büyük Atatürk, kıymetini bilene ne büyük bir erdemdir. Sizce de öyle değil mi?
Yaşasın Büyük Atatürk,
Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti ....
Bartın Gazetesi’nin 31 Ekim 2025 tarihli sayısında yayınlanan Mehmet Demircioğlu Yazısı

0 Yorumlar
Teşekkürler ...