NASIL YAŞAMALIYIZ?

Bu soru insanlığın var oluşundan beri hep sorulmakta ve yanıt aranmaktadır. Çağlar öncesinden kendisine bu soru sorulan Aristo kısa ve net bir yanıt vererek “mutluluğu arayın” demiştir.

 İyi de mutluluk denen şey nedir ve nerede arayacağız? Zamanın bu günkü gibi hızlı akmadığı ve yaşamın dar bir alanda sınırlı olduğu dönemlerde, karnını doyurup bir de barınacak yeri olan insanın mutlu olması belki de daha kolaydı.

Günümüzde bu soruyu sorduğumuz kişiye göre verilen yanıtlar da değişecektir. Öyle ya birileri için mutluluk belki de eğlenebilmek iken, yetişkin bir insan için ailesini geçindirecek kadar bir gelir elde etmektir. Bazıları dünyayı gezip dolaşmanın mutluluk olduğunu düşünürken, bazıları için son model bir otomobil sahibi olmaktır. Bir sınav başarısı öğrenciyi mutlu etmeye yetecekken, birileri bir cep telefonuyla havalara uçacaktır.

MUTLULUK BİREYSEL BİR DUYGU MUDUR?

Bu açıdan bakıldığında mutluluk bireysel bir duyguymuş gibi algılanabilir. Tabi ki bireysel mutluluk da önemlidir. Ve paranın satın alabilecekleriyle sınırlıdır. Ancak, artık iyice küçülen dünyamızda iletişim sayesinde olup biten her şeyden anında haberdar olmamız, duygu ve düşüncelerimizi de hızla etkilemektedir.

Evimizde neşe içinde yaşarken, dünyanın her hangi bir yerinde yaşanan bir deprem, orman yangını veya bir terör saldırısı sonucu yaşamını yitiren insanların acısı, bizleri etkileyip üzmektedir.

İşte burada “insan olmak” bir anlam kazanmaktadır. Bu nedenle kendisini toplumdan soyutlamış, onun derdini umursamayan, onunla sevinemeyen kişilerin varlığı da kimseyi şaşırtmamalıdır.

Yaşadığımız deprem felaketinde bazı insanlar enkaz altından canlarımızı kurtartmaya çalışırken,  birilerinin de yıkıntılar arasından insanların özel eşyalarını yağmalamaya çalışmaları başka nasıl açıklanabilir?  Yardım kuruluşu olarak bildiğimiz, hepimizin bağışta bulunduğu bazı kurumların parayla çadır satmalarını, yardım paralarını iç etmelerini nereye koyacağız?

Bireysel mutluluk bizi insan yapmaya yetmediği gibi geleceğin mutlu toplulukları için de tehdit oluşturmaktadır.

Ünlü Alman şair ve oyun yazarı Betrtold Brecht’in söylediği “kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz “ sözüne bir de bu açıdan bakmakta fayda var. Kuzey Avrupa’da yetişkin bir insan aynı anda onlarca sivil toplum kuruluşuna üye iken, ülkemizde ne yazık ki bu sayı yok denecek kadar azdır. Bunun yansımaları sadece mutluluk endeksinde değil, yaşam standardı ve zenginlik olarak da ortaya çıkmaktadır.

Kuvva-i Milliye hareketinin düzenli bir orduya dönüşemediği bir durumda, “Büyük  Zafer’in”adı bile olamazdı. Ülkemiz, zafer coşkusunu ve mutluluğu, bu kuvvetleri bir araya getirmeyi başaran Gazi Mustafa Kemal Atatürk sayesinde yaşamıştır. Bu mutluluk ve özgüvenle çağdaş bir cumhuriyet kurulabilmiştir.

Bu gün yaşadığımız mutsuzluğumuzun sebebini sadece yaşam koşullarının artık çekilemez hale gelmesi sanmak yanıltıcı olabilir. Asıl mutsuzluk kaynağımız, cumhuriyetimizi kuran ve tüm dünyaya modern Türkiye’yi armağan eden “ulusal birlik ve bütünlüğümüzü” göz ardı ederek, bireysel mutluluğun peşinden koşmamız olamaz mı? Ne dersiniz?

Bartın Gazetesi’nin 20 Nisan 2025 tarihli sayısında yayınlanan Mehmet DEMİRCİOĞLU yazısı)


Yorum Gönder

0 Yorumlar