Yaşam biçimimiz ve deneyimlerimiz nedeniyle kişiliklerimiz çok farklıdır. Doğal olarak farklı kişilik ve deneyimlere sahip insanların bir arada yaşamaları da kolay değildir.
Ancak ne var ki bütün bu zorluklara rağmen yine de bir arada yaşamak zorundayız. Başkalarının çizdiği yola gitmek zorunda olmadığımız gibi, başkaları da elbette bizimle aynı yolu yürümek zorunda değildir.
Çatışmalardan karşılıklı anlayış ve saygıyla uzak kalabiliriz. Ancak “kibir”insanlar arası iletişimde her zaman bir çatışma kaynağı olmuş ve bundan sonra da olmaya devam edecektir. Kibir, insanı sürekli üstünlük savaşı vermeye zorlar. Gözler başka bir şey görmez olur.
KİBİR KİŞİLİĞİ BOZAR
Uzak Doğuda hanedanlar döneminde; seçkinler arasında, zekasıyla ünlenmiş Maeng adında bir adam varmış. Kısa sürede hızlı başarısıyla yirmili yaşlarda bir bölgenin yöneticisi olmuş. Maeng bir gün, bölgesindeki bir köyü ziyaret etmiş ve o köyün temsilcisi tarafından ağırlanmış. Ziyareti sırasında, kendisinden bir istekleri olup olmadığını sormuş. Köyün yöneticisi ise “Kötülüklerden uzak dur ve hep iyi olanı yap” demiş. Meng bu yanıta sinirlenmiş. Bunu bir çocuk bile bilebilir. Bana tek söyleyeceğin bu mu? Diye çıkışmış.
Gitmek için ayaklanınca köyün yöneticisi ona biraz daha kalması için ısrar etmiş. Demlediği çayı Maeng’in bardağına dökmeye başlamış. Ancak fincan dolmasına rağmen dökmeye devam etmiş. Şaşıran Maeng, ona ne yaptığını sormuş. O da “ dökülen fazla çayın masaya zarar verip onun dokusunu bozacağını biliyor gibisin, peki fazla kibrin de bir insanın karakterini bozup, onun kişiliğine zarar vereceğini nasıl bilmezsin? “Demiş.
Utanan Maeng ayağa kalkmış ve çıkmak için hızla kapıya yönelmiş. Ancak o ezik ruh haliyle başını kapının üst pervazına çarpmış. Köyün yöneticisi ise ona nazik bir dille “Başını biraz eğersen başın derde girmez.” Demiş.
NE ARARSAK İÇİMİZDE VAR
Yaşam yolculuğumuzda kendi içimizde ve dışımızda birçok çelişkiler yaşarız. Bütün bunar karşısında birçok deneyim kazanırız. Kazanırız kazanmasına da bu arada yukardaki öyküde olduğu gibi birçok yaralar alırız. Bu yaralarımız iyileşip kabuk bağladıkça olgunlaşır, daha anlayışlı oluruz. İşte o zaman yaşamımızı zorlaştıran şeylerin rahatlıkla üstesinden gelebiliriz.
Aslında bütün evren bizim kendi içimizdedir. Yemek için elimize aldığımız bir elma gibi. Neler yoktur ki onun içinde. Tohum, filiz, ağaç, gün ışığı, yağmur, toprak, hava. Alın teri. Bütün bunlar bir elmanın içinde değil midir? Daha bitmedi. Toplanırken ona değen eller, kasalara yerleştirilmesi, taşınacak kamyon, mazot, hamal, pazar, para, raf, ona uzanıp alan elimiz. Hepsi elmanın içinde değil midir?
Küçücük bir elmanın içine sığan koca evreni dışımızda aramak da neyin nesi? Bir de kendi içimize dönüp bakalım. Beynimiz, kalbimiz, gözlerimiz, koku alma duyumuz, dokunuşumuz, âşık olmamız, ağlamamız, gülmemiz.
İçimize döndüğümüzde coşku ve “gurur”duyacağımız bir haftayı bir kez daha birlikte yaşadığımıza tanık olacağız. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımızı. Dışa döndüğümüzde ise çatışma ve mutsuzluk. Gelin birlikte içimize dönelim. Bu güzel gün ve Atatürk sevgisi yaşam coşkumuzu ve gururumuzu zirveye taşısın.
Yaşasın “gururumuz 19 Mayıs”, yaşasın Atatürk aydınlığı. İyi bayramlar.
Bartın Gazetesi’nin20 MAYIS 2025 tarihli sayısında yayınlanan Mehmet DEMİRCİOĞLU yazısı)
0 Yorumlar
Teşekkürler ...