NAZAR VE NAZARLIK 🧿

Geçtiğimiz günlerde İnkum sahilinde yürüyüş yaparken, bir annenin sürdüğü bebek arabasının önüne takılmış kocaman bir nazarlık dikkatimi çekti. Şöyle bir baktım. Bebek arabasındaki bebeğin yüzü, işlemeli ince bir beyaz örtüyle örtülmüştü. Küçük bir nazarlık da bir iğneyle ona iliştirilmişti. Az sonra anne bir banka oturup, bebeğini kucağına aldı. Ben de öyle merak ediyorum ki bebeği görebileceğim diye. Ne gezer. Bebeğin başından o beyaz örtü hiç gitmiyor. Yan gözle bakarak biraz izledim. Boşuna izlemişim. Bebeğin sesi geldiği halde yüzü hiç açılmadı. 

Bazı şeyler yaşamda iç içe geçmiştir. Artık onun yaşamı renklendiren bir alışkanlık mı, yoksa bir inanç mı olduğu anlamını yitirmiştir. Kimi, inancın bir gereği, kimi yaşamı renklendiren bir ritüel olarak kabul edip, yaşamında önemli bir yer verir. Bunlardan biri de hiç kuşkusuz bu annenin arabaya ve bebeğin örtüsüne taktığı “nazarlık” ve bununla bebeğini esirgemeye çalıştığı “nazar” olsa gerek.

AMAÇ KÖTÜLÜKLERDEN KORUNMAK

İnsanlığın ortaya çıkmasıyla birlikte insan,  iyi ya da kötü her şeyin bazı güçler tarafından gerçekleştirildiğini düşünmüştür. Tüm yaşamını buna göre kurgulamış, gücünü büyük gördüğüne tapınmış ve ondan korunmak için kurban, adak ve benzeri uygulamalara yönelmiştir. Kötülüklerden ki bu sadece fiziksel olarak algılanmaz, buna bir bakış da dâhildir, bakışın bile zararlı etkileri olabileceği inancı bu zararlı etkilere karşı önlem alma ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Türkçemizde bu durum kem göz olarak adlandırılmaktadır.  Buna karşı da “nazarlık” kullanılmaktadır.

Doğa olayları ya da üstün güçlere karşı, isteklerin yerine getirilmesi ya da istemediğinin olmaması gibi dileklerin karşılanması için, kurban ya da adak da yaygın olarak kullanılmaktadır. İyilik istemek için başvurulan gücün niteliğine göre, çaput bağlamak, mum yakmak, türbe, yatır ziyaret etmek de önemli bir yer tutmaktadır.

Nazarın ise insanı mezara, hayvanı kazana soktuğu “inancının” gücünden korkulmaktadır. Anadolu da nazardan korunmak için tütsüler yapılmaktadır. Bu tütsülerde söylenen “elem tere fiş, kem gözlere şiş. Üzerlik çatlasın, nazar eden patlasın” duasında da görüleceği gibi nazar, inanç ve büyü iç içe geçmiştir.

ESKİSİ KADAR YAYGIN DEĞİL

Görüldüğü gibi, inanç mı? İnsanlığın var oluşundan günümüze kadar gelen birtakım ritüeller mi?  Yoksa yaşamı renklendiren uygulamalar mı? Soruları herkesin kendi yanıtını kendisinin verebileceği bir olgudur.

Sadece bizde değil, tüm dünyada benzer şeyler yaşanmaktadır. Ancak internet ve sosyal medya aracılığıyla kapalı toplumlardan dünya yurttaşlığına doğru hızla evirilen dünyamızda, bunlar artık eskisi gibi alıcı bulamamaktadır.

Örneğin kurşun döktürme öyle eskisi gibi yaygın değildir. Ancak nazar boncuğu, nazarlık ve ağaca çaput bağlama hala yaygın olarak yaşanmaktadır.

Çok az da olsa bunlardan medet bekleyen anlayışta insanlar olacak ve olmaya da devam edecektir. Bütün bunların bağnazlıktan öte yaşamı renklendiren birer ritüel ve eğlence olduğunu varsayarak, hangi nedenle olursa olsun bunları yapanları hoşgörü anlayış ve gülümsemeyle karşılamak gerekmektedir.  Zaten bir başka yolu da bulunmamaktadır.

Ne diyelim. Allah nazardan saklasın.
Bartın Gazetesi’nin 15 Temmuz 2025 tarihli sayısında yayınlanan Mehmet DEMİRCİOĞLU yazısı


Yorum Gönder

0 Yorumlar