Adım adım ilerlediler 👺👳

AKP’nin bilimsel, laik ve karma eğitimi hedef alan topyekûn dinselleştirme hamlelerini kültür ve ideoloji alanında süren iktidar mücadelesi matrisinde ilerliyor.

Geçen yüzyılın özellikle ikinci yarısında evrensel bir görünüm kazanan kitlesel bilimsel laik okul sistemi bugün artık büyük bir kriz içinde. Küreselleşme olarak adlandırılan bütün alanları, bilgi ve düşünce sistemlerini de etkileyen geniş kapsamlı altüst oluş içinde, eğitim ve yetiştirme sistemlerini de derinden etkileyen çeşitli gericilik biçimleri (dinci, ırkçı, cinsiyetçi vb) ortaya çıktı. Özellikle bilgi ve düşünme dünyasının ortasına düşen dinlerin canlanmasına yol açan düşünsel iklimde, akla ve bilime dayalı eğitim ve okul sistemleri şekil değiştiriyor. Aynı zamanda hak nosyonu odaklı kitlesel eğitimin ve okul sisteminin yerini beceri temelli hayat boyu öğrenme paketleri alıyor. Aydınlanma ve modernizm karşıtı bu gerici hareketler, bu iklimde serpiliyor. Bilimin ve düşüncenin evrensel özelliğini reddeden ve kapsayıcılık iddiasına karşı tikelliklere, özcü kimliklere, yerelliklere, doğru yönelim eğitim ve okul sistemlerini kuşatıyor.

Bu iklimde ivmesi giderek artan buradaki “yerli neoliberal gericiliğin” AKP iktidarından daha uzun bir tarihi var. Arka planda 1980 darbesi ardından, aydınlanmacı sol ilerici düşüncenin ve toplumsallaşmanın önünü kesmek üzere eğitim ve kültür politikalarına damga vuran Türk İslam sentezi var. Bu ideolojik rotada zorunlu din dersi ve gerici içerik müfredata girerken, kamucu eğitim kemer sıkma ve yapısal uyum programı altında neoliberal kalıba sokuldu. Bu ideolojik rotanın aynı zamanda Cumhuriyetin aydınlanmacı, laik ve ilerici tüm kazanımlarını hedef aldığını göz ardı etmemek gerekir.

Ardından gelen uzun neoliberal dönem boyunca (ki bunun ağırlıklı kısmı AKP iktidarı altında geçti) sosyal devletin önemli bir dayanağı olan parasız, kamucu eğitimin adım adım çöküşü, dinciliğin eğitime müdahalesine maddi bir temel sağladı. Devlet okullarını güçsüzleştiren özel okulculuğu teşvik eden pasif özelleştirme politikası altında, devlet eğitime ve okula el ucuyla yatırım yapmaya başladı. Piyasaya açılan bu alana ilk girenler şirketleriyle ve vakıflarıyla dinsel çevreler ve tarikatlar oldu. Devlet okul yapmıyor, öğrenci yurdu ve yatılı okul açmıyor, köy okullarını kapatıyor, oralara ise dinci vakıflar giriyor. Eğitime katılan nüfus artarken, bütçeden eğitime ayrılan kamusal kaynaklar giderek küçüldü. Bu süreçte okullar daha açık biçimde kapitalist Türkiye’nin sınıf sistemine yerleşti. Kendi kaynaklarını yaratma baskısı altında, birer işletmeye dönüştürülen okullar, içinde bulunduğu toplumsal çevrenin kültürel ortamına, yani “mahalle baskısı”na da terk edildi. Aynı zamanda bilginin ve eğitimin ticarileşmesini yayan özel üniversiteler, dershaneler ve özel ders sektörünün de dahil olduğu eğitim piyasası genişledi, orada kim var? Yine ağırlıkla dinci çevreler. Okullar, üniversiteler ve tüm eğitim kurumları üzerinde dinci kuşatma giderek yoğunlaştı.

Bu süreç küreselleşme taleplerine ve Avrupa Birliği’ne uyum adı altında postmodern vurgularla sunulan “muhafazakâr, dindar nesiller” yetiştirmeye yönelik müfredat reformlarıyla takviye edildi. 2005’de “müfredat reformu” olarak başlayan bu “neoliberal dinselleştirme” sürecinde bugüne kadar zorunlu eğitimin bütün kademelerine dört kez müdahale edildi. Eğitimin dinselleştirilmesi adım adım ilerletildi. Bütün bu dönem boyunca eğitimin ticarileşmesiyle dinselleştirilmesi iç içe geçerek birbirini güçlendirdi.

Bu yıllar boyunca sinsi, takiyeci, yanıltmacı bir biçimde süren manevra savaşlarından ardından son radikal hamle, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile somutlandı. Böylece 2005’te başlayan “müfredat reformu” süreci, daha açık biçimde laik eğitimin tasfiyesi durağına geldi.

Bugün artık daha açık biçimde görülüyor ki, İslami hayat tarzını tüm topluma kabul ettirmek için okullar ideolojik-kültürel araç olarak seçilmiş durumda. Bu nedenle okullar laiklik yoluyla kazanılmış olan modernliğe karşı açılan kültür savaşının merkezinde yer alıyor. Nihai hedef laik eğitimi, seküler toplumu ve toplumsallaşmayı ortadan kaldırmak gibi görünüyor. Bu yolda okullar müfredattan başlayarak, okuldaki hayatın ve toplumsal ilişkilerin bütün yönleriyle gerici saldırı altında sarsılıyor: “Dindar nesil yetiştirme” iddiasıyla eğitim sistemine üç düzeyde önemli müdahaleler yapıldı ve süreç devam ediyor: 1) Türkiye Yüzyılı Maarif Modeliyle, müfredat-ders programları ve ders kitapları düzeyinde eğitimin içeriğine, 2) Öğretimin ve öğrenimin örgütlenme süreçlerine (okul seçimi, okul dönüşümü-okulları imam-hatipleştirme, ders seçimi, alanlara ayrılma, sınavlar); 3) Laik okul kültürünü dinselleştirmeye yönelik (cinsiyetçi ayrışma ve karma eğitimi kaldırmaya yönelik uygulamalarla okulları dinsel grupların istilasına açan ÇEDES gibi projelerle) radikal müdahaleler yapıldı.

Okulları kuşatan bu gerici dalga içinde Diyanet (DİB) özel bir statü kazanırken, Maarif Platformu gibi muhafazakâr-dinci platformlar da eğitim politikaları düzeyinde söz sahibi haline geldi. Bunlar tüm toplumu susturmak için eğitimi sistemini, enerjisini “milli manevi değerler” deposundan sağlayan “şükür pedagojisine” bağlamak istiyorlar. “Kaderine boyun eğen, tevekkül sahibi, minnet duyan, azla yetinen yurttaş” yetiştirmek için yoğun bir çaba içindeler.

AKP’nin bilimsel, laik ve karma eğitimi hedef alan topyekûn dinselleştirme hamlelerini kültür ve ideoloji alanında süren iktidar mücadelesi matrisinde ilerliyor. Hümanizmin, modernleşmenin, yurttaşlığın gelişiminin koşullarını oluşturan Cumhuriyet aydınlanması hedef tahtasında. Bu alanda ne yaparlarsa yapsınlar, öğrenciler ve daha geniş toplum artık bunun farkında gibi, okullardan, üniversitelerden, meydanlardan ses veriyorlar.

BİRGÜN Doç.Dr Fevziye SAYILAN (25.05.2025)



Yorum Gönder

0 Yorumlar