ASALETİN YÜKÜ

 Bir işi yapılırken bazıları gereksiz bir gayretkeşlik sergilerler. Belki de bunu işini seven asil bir insan gibi görünmek için yapıyor olabilirler. Ancak asaletin yükü biraz ağır olur. Ve herkes o yükü kaldıramayabilir.  Siz bütün ağır yükü omuzlarken, oraya buraya koşuştururken, sizi izleyen birileri, belki de keyif kahvesi içiyor olabilirler.

Görevlerimizi yaparken duygusal davranmak, bizi yapmamız gerekenin dışına çıkarabilir. Hatta sıkıntıya bile sokabilir. Geçtiğimiz günlerde on iki askerimizin bir mağarada anlamsız bir şekilde can vermesi tüm ulusumuzu kahretmişti. Bu zamanda böyle bir olayın yaşanmasını kimsenin aklı almıyordu. Olayın ardından yapılan soruşturma açıklandığında şaşkınlığımız bir kat daha arttı. Olay yerinde bulunan askerlerimizden bazıları bu işle görevli olmadıkları ve kendilerine böyle bir görev verilmediği halde; "yapılan açıklamalara bakarsak!", duygusal davranarak  mağaraya girmişler ve canlarından olmuşlardır.

Bir asker ve hatta her insan, memleketi uğruna tabi ki seve seve canını verebilir. Ama yukardaki olay hiç böyle bir şeye benziyor mu? Emir komuta zinciri içinde böyle bir şey yaşanabilir mi? 

“DELİKANLILIK”

Özellikle gençlerimiz bir olay karşısında hüküm verme ve harekete geçme konusunda çok aceleci bir tutum sergiliyorlar. Bu tavırları onların “delikanlılığına” bağlanıyor. Biz de o yaşlardayken diye devam edip gidiyor. Ancak bu durum onların büyük zararlar görmesine ve bedel ödemesine neden oluyor.

Eskiden çocuklarımızda, yaşamın içinde yaparak ve büyüklerinden görüp öğrenme süreci içinde, bilme ve öğrenmeden kaynaklı bir ağırbaşlılık oluşuyordu. Ya şimdi? Neredeyse yaşamla bağı kopmuş, bir sera ya da fanusta yetişmiş ve yaşam deneyimi olmadan yaşamaya çalışan bir nesil yetiştirdik.

Eş ya da sevgilinin canice katledildiği, kadınmış, erkekmiş fark etmeksizin herkesin birbirine saldırdığı, daha on, on iki yaşlarında çocukların çeteler kurup, cana kıydıkları bu ortamı; eğitimi, liyakati, diplomayı ve adaleti değersiz kılarak, kendimiz oluşturmadık mı?  Bir de kızıyor, hoşgörü ve sabır bekliyoruz bu gençlerimizden.

GERÇEK SAYGINLIK

Bizlere öğretilen, gençlerimizin heyecanlı, aceleci ve hoşgörüyü henüz içselleştirememiş olmalarıydı. Bizler onları sağlıklı büyütüp, eğitip, topluma yararlı kılma görevimizi yapamadığımız gibi yetişkinler olarak; hoşgörülü, eleştiren ancak, toparlayıcı görevimizi, gerektiği gibi yerine getirebildik mi? Gençlerimize bu erdemleri aşılamak yerine onları kindar nesiller olarak yetiştirmeye yeltenmedik mi?

İnsanın, insanlar arasında “büyümesi” gibi bin yıllarca bir sürede oluşmuş pratiği, birkaç on yılda yerle bir ettik. Toplumdan soyutlanmış, sanal ortamda mutluluk arayan, bırakın toplumu, anasına babasına yabancılaşan bir toplum olduk artık.

Köklerimizden koparılmaya çalışıldığımız böyle bir dönemde, en önemli sığınak aile ortamıdır. Orada kurulan sıcak sevgi ortamı ve ilişkiler, yaşam boyu işimize yarayacak ve bize insan olmanın kapısını açacaktır. Sağlıklı yargılarımızın oluşması için, toplum içinde gerçek iletişim ve ilişkiler burada filizlenip büyüyecektir.  Allahtan aile yılı ilan edildi de biraz içimiz ferahladı! Ne diyelim?
Bartın Gazetesi’nin 17 EYLÜL 2025 tarihli Mehmet DEMİRCİOĞLU Köşe Yazısı   


Yorum Gönder

0 Yorumlar