Geçtiğimiz günlerde bir gazetede, “Türk Hamamı” tarihe karışıyor başlıklı bir yazı okumuştum. Bartın Hamam Sokak’ ta, bin yedi yüz kırk yedide Çalıkoğlu tarafından, harçlı moloz taşlarla örülerek yaptırılan ve bu gün mülkiyeti belediyede olan tarihi hamamın önünden geçerken, işleticisiyle görüşerek, tarihçesi ve işlerin durumuyla ilgili bilgi aldım. Tokat’lı Orhan Aktaş: “ Nerede o eski günler” Diyerek başladı konuşmasına.
Perşembe ve Cumartesi günleri kadınlara hizmet verdiklerini, Bartın’da bir hamam kültürünün olmadığını, özellikle yaz aylarında yurda gelen gurbetçilerin ve belli başlı müşterilerin dışında, Bartın’da hamam olduğunun farkında bile olmayan birçok kişi olduğunu söyledi. İki bin sekizde, çalışan olarak başladığı bu hamamın, iki bin on sekizden beri de işleticisi olduğunu, kendisi ve çocuklarıyla birlikte çalıştıklarını belirtti. Halen kömürle ısıtılan bu tarihi hamamın, çok fazla geliri olmasa da ayakta kalmaya çalıştığı, çok nadir de olsa kadınların topluca geldikleri ve eğlendiklerini de söyledi.
Atalarımızın “temizlik imandandır” sözüyle, fethettikleri tüm topraklara yaydıkları hamam kültürü, İstanbul ve birkaç kent dışında neredeyse tamamen yok oldu. Belki de bunda en önemli etken, evlerimizin banyolarındaki konforun artışı olabilir. Kim bilir? Ancak bizim yaşatmakta zorlandığımız bu kültürün, “Türk Hamamı” adıyla, atalarımızın taşıdığı Macaristan’da, en büyük turizm gelir kapılarından biri olduğunu bir belgeselde gördüğümde şaşkına dönmüştüm.
Bizler de öyle hamam kültürüyle yetişmedik. Ancak bir iki kuşak öncesi hamamlar yaşamın önemli bir parçasıydı. Bunu, eski Türk filmlerinde çoğunuz görmüşsünüzdür.
KADINLAR HAMAMI
En çok aklılarda kalan, herhalde konu komşu birlikte gidilen kadınlar hamamıdır. Bir de dilimize girmiş olan “gelin hamamı ”deyimi vardı. Hamama, oğluna kız bakmaya giden kadınların olduğunu da duymuş ve gülümseyerek izlemişsinizdir. “Hamamda görmüş, beğenmiş de oğluna istemiş” denilen ve murada erilmiş düğünlerde, gelinlere de “hamam güzeli” denirmiş.
Kadınlar, hamama gidecekleri güne önceden hazırlanırlar, sarmalar, börekler, tatlılar yapıp topluca giderlermiş. Hamamın en önemli yeri göbek taşıymış. Buraya uzanıp ter atılır. Sonra ayaklarda takunyalar, kurna başında sabunlanıp, tellaklar tarafından bir güzel keselenilirmiş. Ardından bir kez daha sabunlanılır, durulanılır ve kuru peştamallarla, serin bölüme geçilir, soğuk bir şeyler içilir ve dinlenilirmiş.
KUŞ GİBİ HAFİFLEMEK
İş bitince kuş gibi hafiflemiş ve yanaklar pembeleşmiş olarak evin yolu tutulurmuş. Ne güzel değil mi? Kulağa da hoş geliyor bütün bunlar. Ancak çağımızın kadın ya da erkek böyle bir şey yaşaması için önce zamana, sonra da bolca paraya ihtiyacı var. Bu gün artık normal bir hamama gidip yıkanmanın bedeli bile yedi yüz elli lira civarındayken, artık lüks otellerin spa’sını siz düşünün. Oralara gidebilmek de bu ekonomik koşullarda her halde, her babayiğidin harcı değildir. Oraya gidince de cebinizde paranız kalmayacağı için, zaten kuş gibi hafiflersiniz!
Neyse, biz ara sıra da olsa, eski Türk filmlerindeki, bizleri gülümseten o hamam sefası sahneleriyle yetinelim. Yine de merak edenler, Bartın Hamam Sokak’taki o güzel tarihi hamama gidebilir. Oldukça da temiz ve sakin. Fiyatı çok ucuz değil. Ancak lüks otel spalarıyla da kıyaslanamaz. Üstelik bu soğuk havalarda ilaç gibi gelir. Benden söylemesi.
(Bartın Gazetesi’nin 28 Kasım 2025 tarihli sayısında yayınlanan Mehmet Demircioğlu köşe yazısı)

0 Yorumlar
Teşekkürler ...