Güneş tutulmasını ilk defa izleyen bir insana, güneşin önünde gördüğü ve güneş ışığını tamamen kapatan ayın büyüklüğünün güneşle aynı olmadığını, güneşin daha büyük olduğunu söyleseniz size gülecektir. İnsanlar genellikle edindikleri ilk izlenimleri kesin kabul haline getirmektedirler. Bu durum, o tür insanların gördüğü ve duyduğuyla bir dünya kurgulamasına ve zamanla düşüncelerinin de iyice körelmesine neden olmaktadır.
Düşünen insanların davranışlarına baktığımızda ise itirazın onların kişiliği ve kimliği olduğu açıkça görülmektedir.. Öyle her şeye boyun eğmezler. Bir itirazları vardır. Gördükleri ya da duyduklarına karşı daima mesafelidirler.
Zaten her şeye koşulsuz evet demek, yanıt vermek için anında baş sallamak, düşünme eyleminin neresinde vardır? İşte bu nedenle düşünen ve kafası çalışan insanlar, temkinli ve itiraz eden insanlardır.
ASALAKLAR
Günümüzde ekranlarda ya da sosyal medyada kanaat önderi, araştırmacı, ya da trol gibi adlarla bilinen ve belli yerlerden beslenen birçok tip cirit atmaktadır. Ahlakmış, dürüstlükmüş, liyakatmiş bunlar için hiçbir önemi ve anlamı yoktur. Güç neredeyse onun yanında hizalanırlar. Ezberlediklerini ağız birliği etmişçesine tekrarlayıp dururlar. Bağırıp çağırarak herkesi susturmaya çalışırlar. Konuyu açıklamak için bir sebep gösterme gereği bile duymazlar. Bu gün savunduklarını yarın yerin dibine sokarken hiç utanmazlar. Bir de gündüz programları adı altında neredeyse her türlü rezilliğin normalmiş gibi gösterildiği bir ortam var ki hiç sormayın. Bütün bunlar hemen her yeri kaplamışlardır.
Sadece gördüğü ve duyduğuyla kendine bir dünya kurgulayan ve zamanla düşüncesi körleşmeye yüz tutan insanların bunlardan etkilenmemesi olası mıdır? Bu insanların, bu tiplerden duyduklarıyla, kendilerince sanal bir dünya oluşturduklarını hepimiz sosyal medyadaki sokak röportajlarında görüp hayretler içinde kalmıyor muyuz? Bunlar nerede yaşıyor acaba diye şaşırmıyor muyuz? Zamanla düşünme becerilerini nasıl kaybettiklerini söz ve davranışlarından anlamıyor muyuz?
Aile içinde bile elinden bir iş gelen, ufak tefek tamirleri yapabilen, her işe koşan, becerikli birilerinin olması o aile için bir nimet sayılır. Sadece yukardaki tipler değil çalışmayan, yan gelip yatan, herkese askıntı olan, gün bulup gün yiyen birilerine de tanık olmuşsunuzdur. Bunların aile içinde hiç itibarları da yoktur. Bunlara da toplum asalak demektedir.
LİYAKAT
Ancak ne yazık ki ülkemizde işler tersine işlemektedir. Hiçbir kural tanımadan yattığı yerden para kazanan bu tipler el üstünde tutulmaktadır. Bunlar avanta gelirleriyle son model araçlarla gezerek, pahalı restoranlarda bir gecede bir asgari ücretten fazla parayı harcamaktadırlar. Üretici ve emekçiler derdini anlatacak kapı bulamazken; bunların önemli kişilerle olan boy boy fotoğrafları sayesinde önlerine bütün kapılar açılmaktadır. Ne yaparlarsa yapsınlar hiç bir cezai kovuşturmaya da uğramazlar. Oysa bu ülkenin gerçek emekçileri sabit gelirle kıvranırken, üreticilerinin ürünlerinin tarlalarda çürüdüğünü, emeklerinin boşa gittiğini, bu nedenle toplumun büyük kesimlerinin bu ürünlere ulaşamadığını, pazarlardan ve marketlerden elleri boş döndüklerini hepimiz yaşayarak görmekteyiz.
Emek ve alın terinin bir işe yaramadığı ülkemizde , liyakat diye boşuna bağırmıyor insanlarımız. Bereketli topraklar üzerinde yedi iklimin yaşandığı ve çok yakın bir zamana kadar kendi kendine yeten ülke olarak bildiğimiz ülkemizde, emeğiyle geçinenlerin, bir simit ve bir bardak çay içerken bile kırk kere düşünmesi normal bir durum mudur? Peki, ne yapacağız? Ülkemiz bu zor koşulları aşabilecek mi?
Bu günkü şartlar altında ne yazık ki çok zor görünüyor.. Ancak bizim genlerimizde küllerinden yeniden doğmuş ve temeli akıl, bilim ve liyakate dayanan koskoca bir Atatürk Cumhuriyetimiz var. Ve öyle görünüyor ki fabrika ayarlarımıza geri dönmekten başka bir seçeneğimiz de kalmadı..
(Bartın Gazetesi’nin 20 Aralık 2024 tarihli sayısında yayınlanan Mehmet DEMİRCİOĞLU yazısı)
0 Yorumlar
Teşekkürler ...