İN Tİ KAM!

   Bartınlı okuyucu (mesela jandarma karakolundakiler) kendilerini ihmal edilmiş hissediyorlar mıdır ? bilemem , ama ben unutulmuşluğun ne olduğunu, "uzaklığı çok iyi bilirim.
   Benim bu kendi halindeliğim falan, boynu büküklüğüm, bazı insanlarda beni kazıklama, aldatma, elimdekini avucumdakini alma, iftira atma duygularını galeyana getiriyor. "Ensesine vur, lokmasını al görüntüsü veriyorum sanırım.
   Bana bir güzel çeşit çeşit kazıklar atıyorlar, sonra aradan yıllar geçiyor, hiçbir şey olmamış gibi ortaya çıkıyorlar. İlyas'a soruyorum, mesela telefonuma gelen bir mesajdan sonra. Bak bu kişi bana şunu şunu yaptı bu kadar yil ne aradı ne özür diledi, şimdi bir şey olmamış gibi fütursuzca arıyor, mesaj atıyor, sence niye, diyorum. Hani o erkek ya, daha akıllıdır belki? Müruruzamana uğramıştır diye olabilir, diyor. Ama diyorum, benden şunu şunu aldı, üstüne de şunu şunu yaptı, ben demez miyim geri ver ya da özür dile diye. Düz erkek mantığı ile cevap veriyor, "olsun" diyor, "Üstünden zaman geçti ya, arayabilir artık." Peki, araması neden? Katilin cinayet mahalline dönmesi gibi bir şey mi mesela?
   Bartın jandarma da kusura bakmasın. Çaylarını içmeye gelemedim. Çok vukuat var.
Şimdi bu pozitif enerjiciler diyor ki sakin beddua etme döner dolaşır sana gelir. O öyle değil. Hadis-i Şerif var: Eğer hak ediyorsa ettiğin beddua yerini bulur, etmiyorsa döner dolaşır sana gelir. Sözün ilk kısmı kaybolmuş zamanla yani. Bir de şu var, bir kötülüğe şahit oldun mu, elinle, yapamıyorsan dilinle, onu da yapamıyorsan kalbinle buğz edeceksin. Yani diyor hazret, illa bir şey yapacaksın yani. Her işi Allah'a bırakmayacaksın. Jandarmanın bir marş temposu var, in-ti-kam, diye. Hep o kulağımda. O yüzden iş çok, gelemiyorum çay içmeye.

ÖNCE EĞİTİM!
   Doktoraya girdim ben. Lisansüstü eğitim. Bu dönem not ortalamam dört. Dört üzerinden dört yani. Aynı anda sosyoloji de okuyorum, lisans yani. Orada üçüncü Sınıftayım. Bir de gittik aile danışmanı olduk. Ekstra bin saat (rakamla 1000) eğitim alarak. İş çok yani. Onu diyorum.
   O marş nasıldı,
"Hakkâri Şırnak'ta, Mardin Midyat'ta,
Komandolar (jandarmalar/piyadeler) geliyor
Foça'dan (Gelibolu'dan/Menteş'ten/Tuzla'dan) Şırnak'a.
Anası ağlayan şehitler için,
Kalleşçe (kahpece) vurulan Mehmetler için,
Sevdiğini bekleyen genç kızlar için:
Intikam, intikam.
Intikam, intikam, intikam alacağız,
pkk'dan, ypg'den intikam alacağız."
Yalnız o genç kızlar kısmı dile takılıyor biraz. Bacılar desek sanki daha bir uyacak. Marşa yeni sözler de eklenebilir. Sadece bir öneri. "Kız kardeşinin hakkına çöken, iftiralar atan, namusunu satan abiler içinnnn..."

DOKTORA TEZİM, BABAM RIFAT ILGAZ
   Doktora tezim de az çok belli oldu. Babam hakkında yapacağım. Postdoku da (doktora sonrası demek) annem hakkında yapmayı düşünüyorum.
   Pardon da niye gülüyorsunuz?
   Babamın belli bir dönemi dezenformasyonla doludur. Yani gerçeklerin çarpıtıldığı, karartıldığı, bir dönem. O dönemini aydınlığa kavuşturmamız gerekiyor. Geçen de KPSS'de annemi sormuşlar. Ben bile doğru cevabı bulmakta tereddüt ettim. Sonra soruyu yayınlayıp düzeltmeler yaptıktan sonra doğru yanıtı bulup annemi işaretleyenleri tebrik ettiğimi söyledim LinkedIn'deki sayfamda. (Ben artık kariyer insanıyım. Facebook, Instagram falan gibi iletişimlerimi kapattım.)

ESKİ DOSTLAR ARAMAYA BAŞLADI
   Valla piyango falan da çıkmadı ki, birden uzak mi uzak akrabalar, hiç hatırlamadığım eski "dostlar" yağmaya başladı. Bir ilkokul arkadaşı çıktı mesela, ben onunla dertleşirmişim, öğretmenimizin eşi ona tacizde bulunmuş falan. İddia ettiği sınıfın WhatsApp grubuna kızın adını verdim, bir arkadaş bile hatırlamadı. Ben o sınıfta bir sene okumuştum, onlar beş sene. Ha bu arada biri daha çıktı. Bir erkek. Üçüncü siniftayken o okulda beraber okumuşuz diye samimi samimi konuşuyor. Erkekmiş ve aynı sırada oturuyormuşuz. (Tarzım değil.) Bu eski "dostlar" hepsi Bakırköy Kartaltepe İlkokulu'ndan. Demek orasıyla ilgili çalışma yapılmış. Ama ben orada sadece beşinci sinifta okudum. Bu bilgi ellerinde yokmuş herhalde. Her şey tamam da öğretmenimizin eşiyle ilgili yalana ne gerek vardı? Bakın iyi senaryo ve dramaturji bilgisine sahipseniz kolay kolay dolandırılmazsınız. Ben bunlan hemen kestirip atmıyorum, kanmış gibi konuşuyorum. Yapılan çalışmanın şemasını, yapan kişilerin düzeyini ve profesyonelliğini ölçüyorum.
   Bir gün geleceğim, jandarmadaki arkadaşlarla o söz verdiğim çayı içeceğim. O zaman bu tür absürt hikayeleri kendileriyle paylaşırım. Belki onlarda daha alası vardır. Ben bu tür deneyimlerimden güzel bir kitap hazırlamayı düşünüyorum. Polis akademisinde ders vermek en büyük hayalim.

TİPLEMEM ŞAŞIRTIYOR!
   Bir de şu oluyor bana hep, Rifat ligaz'ın kızı falan diyorlar, birileri benimle tanışmak istiyor, tanışıyor, ben onların gözlerinde hayal kırıklığı sezinliyorum. Ses tonlarındaki değişikliği falan. Yani Rıfat Ilgaz'ın kızı olarak düşündükleri tipleme değilim ben, onu anlıyorum.
   Aydın abimin yaptığı imaj çalışmasından sonra benim; ağlayan, ağlamasa da yüzü gülmeyen, acılar içinde, saçı başı dağınık ve saçları beyaz dolu, yaşı daha fazla, CHP seçmeni teyze görünümlü bir şey olmam bekleniyor. Bütün bunları yüzlerden, sorulardan, bakışlardan anlıyorum.
   Bir kere saygıdeğer olmak için ulaşılmaz olmanız şart. Asik suratlı ve kibirli olursam iyi olur. Ama bir de çözemediğim şöyle bir paradoks var, acılar içindeki kişinin lüks bir semtte, ortanın üstü bir evde (kira olmamalı) yaşayıp, arabasının da üst segment olması gerekiyor. Mesela benim diğer baba çocuklarım (amca çocuğu deniyor da bu niye denmesin) Moda'da ve Bahçeşehirde villada falan yaşıyorlar. Sanırım bir de sigara içmem ve ya akşamcı olmam gerekiyor. Biz eşimle ikimiz çok normaliz. Cide'deki yaklaşımlardan bunu da anlamıştım.

CİCİ KIZI
   Bir kez bir arkadaşım şunu demişti. Eşi telefonda benim sesimi duymuş "ayyy bu böyle cici kız gibi bişi mii" demiş. Sesim kolaratur soprano ben ne yapayım. Sigarayla kalınlaştırma gereği de duymadım. (Tiyatrocu bir arkadaşım yapmıştı bu sigarayla ses kalınlaştırma işini vallahi.) Bu arada Esen Abi'den cevap geldi. Yaz diyor. Yazıyorum abi dedim. Geliyor saatli bomba. In ti kamm!

DEFNELER GELİYOR!
   "Düzce'de Merkez'de, Defneler geliyor Bartın'dan Cide'den... Bacılar içinnn!" Ya abiler ablalar siz ne diyorsunuz bu Apo'nun olaylarına ya? Ben inekler gibi gece gündüz ders çalışırken haber falan dinleyemedim. Düşünün ben! Haber dinlememek? Ajansa göre yaşanan bir evde büyümüş olan ben... Benim rahmetli dedem bugünleri görseydi, bütün gün iple çektiği bu akşam haberlerini izlerken güppedenek giderdi kalpten.
   Hani şu annemin babası olan dedem, bildiniz? Polis olan hani? Trabzon emniyet amiri olan dedemi diyorum. Acaba babam görse ne derdi bu işlere? Doktora tezimde onu da ele alırım artık. Çünkü birileri adına bom bom atmak bugünlerde moda. "Atatürk yaşasaydı bizim partiye oy verirdiii!" Bak kardeşim. Benim annem tek çocuk. Annem eve damat getiriyor babasıyla aynı yaşta, sabıkalı bir komünist. Iç güveysi Üstelik. Bunlar, akşamları sofrayı kurup kadeh tokuşturuyorlar. Yaaa...
   Meclis farklı mı sanıyorsunuz? Onlar arka planda al gülüm ver gülüm! Sonra birbirlerini orda burda görüp, "ay kardiş, çok pardon, siyaseten işte. idare ediver falan. Ben kaç yıldır anlatıyorum bunu size, he? Sağ, sol filan hikâye. Adam adamı gözünden tanır. Delikanlılık ortak paydadır. Bilmem anlatabiliyor muyum?
   Esen Abinin kucağına gene patlamaya hazır bombayı kurdum bırakıyorum. Artık, onunla ne yaparsa yapsın. Ha, Bartın'ın bu güzide gazetesi aracılığıyla tanışmış olduğum seçkin okurlarım olan Sayın Jandarmaya çay sözüm baki. O çay içilecek! Az daha işim var.
   In ti kam!

(Bartın Gazetesi’nin 20 OCAK 2025 tarihli sayısında yayınlanan Fatma Defne ILGAZ yazısı)


Yorum Gönder

0 Yorumlar