Bartınlı okuyucu (mesela jandarma karakolundakiler) kendilerini
ihmal edilmiş hissediyorlar mıdır ? bilemem , ama ben unutulmuşluğun
ne olduğunu, "uzaklığı çok iyi bilirim.
Benim bu kendi
halindeliğim falan, boynu büküklüğüm, bazı insanlarda beni
kazıklama, aldatma, elimdekini avucumdakini alma, iftira atma
duygularını galeyana getiriyor. "Ensesine vur, lokmasını al
görüntüsü veriyorum sanırım.
Bana bir güzel çeşit çeşit
kazıklar atıyorlar, sonra aradan yıllar geçiyor, hiçbir şey
olmamış gibi ortaya çıkıyorlar. İlyas'a soruyorum, mesela
telefonuma gelen bir mesajdan sonra. Bak bu kişi bana şunu şunu
yaptı bu kadar yil ne aradı ne özür diledi, şimdi bir şey
olmamış gibi fütursuzca arıyor, mesaj atıyor, sence niye,
diyorum. Hani o erkek ya, daha akıllıdır belki? Müruruzamana
uğramıştır diye olabilir, diyor. Ama diyorum, benden şunu şunu
aldı, üstüne de şunu şunu yaptı, ben demez miyim geri ver ya da
özür dile diye. Düz erkek mantığı ile cevap veriyor, "olsun"
diyor, "Üstünden zaman geçti ya, arayabilir artık."
Peki, araması neden? Katilin cinayet mahalline dönmesi gibi bir şey
mi mesela?
Bartın jandarma da kusura bakmasın. Çaylarını içmeye
gelemedim. Çok vukuat var.
Şimdi bu pozitif enerjiciler diyor ki
sakin beddua etme döner dolaşır sana gelir. O öyle değil.
Hadis-i Şerif var: Eğer hak ediyorsa ettiğin beddua yerini bulur,
etmiyorsa döner dolaşır sana gelir. Sözün ilk kısmı kaybolmuş
zamanla yani. Bir de şu var, bir kötülüğe şahit oldun mu,
elinle, yapamıyorsan dilinle, onu da yapamıyorsan kalbinle buğz
edeceksin. Yani diyor hazret, illa bir şey yapacaksın yani. Her işi
Allah'a bırakmayacaksın. Jandarmanın bir marş temposu var,
in-ti-kam, diye. Hep o kulağımda. O yüzden iş çok, gelemiyorum
çay içmeye.
ÖNCE EĞİTİM!
Doktoraya girdim ben. Lisansüstü
eğitim. Bu dönem not ortalamam dört. Dört üzerinden dört yani.
Aynı anda sosyoloji de okuyorum, lisans yani. Orada üçüncü
Sınıftayım. Bir de gittik aile danışmanı olduk. Ekstra bin saat
(rakamla 1000) eğitim alarak. İş çok yani. Onu diyorum.
O marş
nasıldı,
"Hakkâri Şırnak'ta, Mardin Midyat'ta,
Komandolar
(jandarmalar/piyadeler) geliyor
Foça'dan
(Gelibolu'dan/Menteş'ten/Tuzla'dan) Şırnak'a.
Anası ağlayan
şehitler için,
Kalleşçe (kahpece) vurulan Mehmetler için,
Sevdiğini bekleyen genç kızlar için:
Intikam, intikam.
Intikam,
intikam, intikam alacağız,
pkk'dan, ypg'den intikam alacağız."
Yalnız o genç kızlar kısmı dile takılıyor biraz. Bacılar
desek sanki daha bir uyacak. Marşa yeni sözler de eklenebilir. Sadece bir öneri. "Kız
kardeşinin hakkına çöken, iftiralar atan, namusunu satan abiler
içinnnn..."
DOKTORA TEZİM, BABAM RIFAT ILGAZ
Doktora tezim de
az çok belli oldu. Babam hakkında yapacağım. Postdoku da (doktora
sonrası demek) annem hakkında yapmayı düşünüyorum.
Pardon da
niye gülüyorsunuz?
Babamın belli bir dönemi dezenformasyonla
doludur. Yani gerçeklerin çarpıtıldığı, karartıldığı, bir
dönem. O dönemini aydınlığa kavuşturmamız gerekiyor. Geçen de
KPSS'de annemi sormuşlar. Ben bile doğru cevabı bulmakta tereddüt
ettim. Sonra soruyu yayınlayıp düzeltmeler yaptıktan sonra doğru
yanıtı bulup annemi işaretleyenleri tebrik ettiğimi söyledim
LinkedIn'deki sayfamda. (Ben artık kariyer insanıyım. Facebook,
Instagram falan gibi iletişimlerimi kapattım.)
ESKİ DOSTLAR
ARAMAYA BAŞLADI
Valla piyango falan da çıkmadı ki, birden uzak mi
uzak akrabalar, hiç hatırlamadığım eski "dostlar"
yağmaya başladı. Bir ilkokul arkadaşı çıktı mesela, ben
onunla dertleşirmişim, öğretmenimizin eşi ona tacizde bulunmuş
falan. İddia ettiği sınıfın WhatsApp grubuna kızın adını
verdim, bir arkadaş bile hatırlamadı. Ben o sınıfta bir sene
okumuştum, onlar beş sene. Ha bu arada biri daha çıktı. Bir
erkek. Üçüncü siniftayken o okulda beraber okumuşuz diye samimi
samimi konuşuyor. Erkekmiş ve aynı sırada oturuyormuşuz. (Tarzım
değil.) Bu eski "dostlar" hepsi Bakırköy Kartaltepe
İlkokulu'ndan. Demek orasıyla ilgili çalışma yapılmış. Ama
ben orada sadece beşinci sinifta okudum. Bu bilgi ellerinde yokmuş
herhalde. Her şey tamam da öğretmenimizin eşiyle ilgili yalana ne
gerek vardı? Bakın iyi senaryo ve dramaturji bilgisine sahipseniz
kolay kolay dolandırılmazsınız. Ben bunlan hemen kestirip
atmıyorum, kanmış gibi konuşuyorum. Yapılan çalışmanın
şemasını, yapan kişilerin düzeyini ve profesyonelliğini
ölçüyorum.
Bir gün geleceğim, jandarmadaki arkadaşlarla o söz
verdiğim çayı içeceğim. O zaman bu tür absürt hikayeleri
kendileriyle paylaşırım. Belki onlarda daha alası vardır. Ben bu
tür deneyimlerimden güzel bir kitap hazırlamayı düşünüyorum.
Polis akademisinde ders vermek en büyük hayalim.
TİPLEMEM
ŞAŞIRTIYOR!
Bir de şu oluyor bana hep, Rifat ligaz'ın kızı
falan diyorlar, birileri benimle tanışmak istiyor, tanışıyor,
ben onların gözlerinde hayal kırıklığı sezinliyorum. Ses
tonlarındaki değişikliği falan. Yani Rıfat Ilgaz'ın kızı
olarak düşündükleri tipleme değilim ben, onu anlıyorum.
Aydın
abimin yaptığı imaj çalışmasından sonra benim; ağlayan,
ağlamasa da yüzü gülmeyen, acılar içinde, saçı başı dağınık
ve saçları beyaz dolu, yaşı daha fazla, CHP seçmeni teyze
görünümlü bir şey olmam bekleniyor. Bütün bunları yüzlerden,
sorulardan, bakışlardan anlıyorum.
Bir kere saygıdeğer olmak
için ulaşılmaz olmanız şart. Asik suratlı ve kibirli olursam
iyi olur. Ama bir de çözemediğim şöyle bir paradoks var, acılar
içindeki kişinin lüks bir semtte, ortanın üstü bir evde (kira
olmamalı) yaşayıp, arabasının da üst segment olması gerekiyor.
Mesela benim diğer baba çocuklarım (amca çocuğu deniyor da bu
niye denmesin) Moda'da ve Bahçeşehirde villada falan yaşıyorlar.
Sanırım bir de sigara içmem ve ya akşamcı olmam gerekiyor. Biz
eşimle ikimiz çok normaliz. Cide'deki yaklaşımlardan bunu da
anlamıştım.
CİCİ KIZI
Bir kez bir arkadaşım şunu demişti.
Eşi telefonda benim sesimi duymuş "ayyy bu böyle cici kız
gibi bişi mii" demiş. Sesim kolaratur soprano ben ne yapayım. Sigarayla kalınlaştırma gereği
de duymadım. (Tiyatrocu bir arkadaşım yapmıştı bu sigarayla ses
kalınlaştırma işini vallahi.) Bu arada Esen Abi'den cevap geldi.
Yaz diyor. Yazıyorum abi dedim. Geliyor saatli bomba. In ti kamm!
DEFNELER GELİYOR!
"Düzce'de Merkez'de, Defneler geliyor
Bartın'dan Cide'den... Bacılar içinnn!" Ya abiler ablalar siz
ne diyorsunuz bu Apo'nun olaylarına ya? Ben inekler gibi gece gündüz
ders çalışırken haber falan dinleyemedim. Düşünün ben! Haber
dinlememek? Ajansa göre yaşanan bir evde büyümüş olan ben...
Benim rahmetli dedem bugünleri görseydi, bütün gün iple çektiği
bu akşam haberlerini izlerken güppedenek giderdi kalpten.
Hani şu
annemin babası olan dedem, bildiniz? Polis olan hani? Trabzon
emniyet amiri olan dedemi diyorum. Acaba babam görse ne derdi bu
işlere? Doktora tezimde onu da ele alırım artık. Çünkü
birileri adına bom bom atmak bugünlerde moda. "Atatürk
yaşasaydı bizim partiye oy verirdiii!" Bak kardeşim. Benim
annem tek çocuk. Annem eve damat getiriyor babasıyla aynı yaşta,
sabıkalı bir komünist. Iç güveysi Üstelik. Bunlar, akşamları
sofrayı kurup kadeh tokuşturuyorlar. Yaaa...
Meclis farklı mı
sanıyorsunuz? Onlar arka planda al gülüm ver gülüm! Sonra
birbirlerini orda burda görüp, "ay kardiş, çok pardon,
siyaseten işte. idare ediver falan. Ben kaç yıldır anlatıyorum
bunu size, he? Sağ, sol filan hikâye. Adam adamı gözünden tanır.
Delikanlılık ortak paydadır. Bilmem anlatabiliyor muyum?
Esen
Abinin kucağına gene patlamaya hazır bombayı kurdum bırakıyorum.
Artık, onunla ne yaparsa yapsın. Ha, Bartın'ın bu güzide
gazetesi aracılığıyla tanışmış olduğum seçkin okurlarım
olan Sayın Jandarmaya çay sözüm baki. O çay içilecek! Az daha
işim var.
In ti kam!
(Bartın Gazetesi’nin 20 OCAK 2025 tarihli sayısında yayınlanan Fatma Defne ILGAZ yazısı)
0 Yorumlar
Teşekkürler ...