(I) ÇOÇKABAY
Geçenlerde İnkum ’da yürürken daha önce hiç duymadığım bir adla, bir çocuğa hitap edildiğini duydum. Önce Suriyeli olduklarını zannettim. Ancak konuşmalarından Türk oldukları açıkça anlaşılıyordu. “Çoçkabay” bunu belki de yanlış anlamışımdır diye bir süre sezdirmeden peşlerinden yürüdüm. Sekiz on yaşlarında bir erkek çocuk için söyleniyordu. Birkaç kez daha tekrarlanınca unutmamak için cep telefonuma not ettim.
Merek etmiştim. Eve geldim. İnternetten bir araştırma yaptım. Çoçkabay yazdığımda bir karşılığını bulamadım. Kafama takılmıştı. TDK sözlüğüne baktığımda “Çoçka” domuz anlamına geliyordu. Bile bile bu adın bir çocuğa verilemeyeceğini düşünerek ad koyma ve lakaplar hakkında bir araştırma yaptım.
ADLAR VE ANLAMLARI
Dede Korkut hikâyelerinden anımsarsınız. Çocuklar doğduğunda hemen ad verilmez, o biraz büyüdüğünde yaşamına bakılarak ona bir ad verilirdi. Boğaç Han gibi. Konulacak olan adın, kişinin niteliğine uygun olması düşünülürdü.
Daha sonraları, insanların ad koyma işleminde “beklentiler” önemli bir yer tutmaya başladı. Bebeğin İstenilen cinsiyette doğmamış olması halinde, kız ise “Yeter”, uzun süre özlemi çekilen bebeğin doğumunda “Hediye ya da Müjde” gibi isimler verildi. Sonrakileri etkileyeceği inancıyla çocuk ölümlerine karşı doğan çocuğa; Durmuş, Dursun, Yaşar gibi adlar hala yaygın olarak verilmektedir. Cinsiyet değişimi beklentisi için de Döne, Soner adlarının verildiğini biliyoruz. Önemli gün ve bayramlarda doğan çocuklara “Bayram ya da Arife” adları da yaygın olarak verilmektedir. Ruhun nesilden nesle geçtiğine inanılan toplumlarda bu gün bile hala sürdürüldüğü gibi, dedenin adı toruna verilerek, bunun sonsuza dek sürdürüleceğine inanılmaktadır.
İnanç temelli toplumlarda hangi dinden olursa olsun, kutsal kitaplarda geçen adların dinlere göre “söylenişleri farklı da olsa” günümüzde yaygın bir biçimde kullanıldığını görmekteyiz. İbrahim, Muhammed, Musa, İsa, Yusuf gibi.
DÖNEM ADLARI
Dönemler ve akımların da ad koymada etkili olduğunu görmekteyiz. İkinci Meşrutiyetle birlikte başlayan milliyetçilik akımıyla yeni doğan çocuklara Cengiz ve Atilla, Adnan Menderes iktidarında doğan çocuklara “Menderes”, Deniz Gezmiş'in idamından sonra "Deniz" on iki Eylül döneminde “Evren” ve Ak Parti iktidarında da “Tayyip” adının verildiği gözlemlenmektedir. Bunlar arasında en yaygın ve kalıcı olanı ise her dönem çocuklara ad olarak verilen “Mustafa Kemal” dir. Diğerleri dönem ismi olarak, dönemleri sona erince normale dönmektedir.
İyi de Çoçkabay’a ne oldu? Diye sorabilirsiniz. Çoçkabay’a gelince; Eski Türklerde Şaman inancı gereği “kötü ruhların”, bebeklerin değersizliğine inandırılarak, onlara ilişmesinin engelleneceği inancıyla, çocuklara ilginç adlar verilildiği bilgisine ulaştım. İtalmas (Köpek bile ısırmaz), İtboku, (zaten siz de biliyorsunuz onu), Çoçkabay (domuz adam) gibi.
Eee anlamına bakmadan eski kültüründen ve inançlardan gelen her ilginç sözcüğü çocuğunuza bir ad olarak verirseniz, benim gibi meraklı biri de araştırıp ortaya çıkarır. Ne diyelim, umarım çocuk büyüdüğünde , anlamını araştırıp adını değiştirme gereği duymaz.
Sen çok yaşa Çoçkabay.
(II) İNKUM’UN GÜNÜBİRLİKÇİ TATİLCİLERİ
Bundan birkaç yıl öncesine kadar pek bilinmeyen, ancak Ankara ve Karabük gibi yakın illerden gelinen İnkum, artık Türkiye’nin dört bir yerinden gelen ziyaretçileriyle bu yükü kaldıramaz oldu. Eskiden insanlar değişik bir yere gittiklerinde şöyle bir etrafa bakar, insanlar nasıl yaşıyor, neye dikkat ediyor, ona göre davranırlardı. Şimdilerde öyle mi? Kendi alışkanlıklarını gittikleri yere taşıyor ve herkesin de buna uyum göstermesini bekliyorlar.
Bundan birkaç gün önce bir Cumartesi sabahı sahildeki yürüyüşümde, yürüyüş yolu kenarındaki bir ağaç gölgesine kocaman bir branda serip üzerine yayılan, sabaha karşı geldikleri kolayca anlaşılan bir grup insan görmüştüm. Asfalt yola geri geri park ettikleri kamyonun kasasını açmış, orayla bağlantı kurup, ağaç altındaki yeşil alanla birlikte, bisiklet yolunu da işgal etmişlerdi. Bazıları hala kamyon kasasında yatıyordu. Kadınlar çoktan küçük tüpte çay demlemeye ve kahvaltı için bir şeyler hazırlamaya başlamışlardı. Sekiz on kişilik bu grubun, yeşil alanı ve bisiklet yolunu işgali nedeniyle, caddede devriye gezen zabıta ekibinin dikkatini çekmiş olacak ki yanlarına yaklaşıp kendilerini uyardılar. Uyarılara kulak vermek şöyle dursun, kamyonda yatanından, çoluk çocuğuna kadar hemen hepsi birden, zabıtayı tehdit edip ağıza alınmayacak sözlerle karşı koydular. Neredeyse saldırıp döveceklerdi. Orası onların tapulu malıymış sanırdınız.
ZABITANIN HAZİN DURUMU
Zavallı zabıta görevlileri! Etkisiz ve yetkisiz dolaşıp duruyorlar. Ne yapabilirler ki? Bu durumla başa çıkamayacağını anlayan zabıta görevlileri, jandarmadan yardım istediler. Gelen jandarmalar da zabıtalarla aynı yöntemi izledi. Ancak boşuna. Ziyaretçiler istiflerini bile bozmadılar. Jandarma durumu amirlerine bildirirken, sonucun ne olacağını merak etmeme rağmen, canım sıkıldığından oradan uzaklaştım. Birkaç saat sonra bisikletle oradan geçtiğimde, sadece yere serili brandanın kaldırılmış olduğunu, ancak , değişen hiç bir şey olmadığını üzülerek gördüm.
Orada görev tapan zabıtaların yerinde olmak istemezdim. İnsanların ağıza alınmayacak söz ve sataşmalarına karşın yine de sakin ve kibar davranmışlardı.
Çocukluğumuzda annelerimizin ağzımızdan kötü bir şey duyduğunda, nereden öğreniyorsun bu sözleri, bir daha duyarsam ağzına acı biber sürerim, dediği günler anlaşılan çok gerilerde kalmıştı.
Eskilerin adab-ı muaşeret dedikleri görgü kuralları ne yazık ki yerle bir oldu. Balık baştan kokar misali en tepeden en aşağı hemen herkes, başta hakaret ve kötü söz olmak üzere bu ortamın oluşmasına katkı sağladılar. Bize de bu toplum nasıl bu hale geldi diye şaşırmak kaldı. Oysa şaşıracak ne var ki?
İnkum sahil yürüyüşlerinizde özellikle hafta sonlarında ziyaretçi sayısı zirvedeyken, şöyle bir kulak misafiri olun da konuşmalar arasında her sözcüğün arasına ağıza alınmayacak küfürlerin nasıl sıkıştırıldığını bir görün. Bunu, sanki normalmiş gibi, hiç çekinmeden çoluğundan çocuğuna, kızlı erkekli herkeste görebilirsiniz. Ve yüreğiniz varsa bu duruma karşı çıkın. Zabıta memurundan daha fazla küfür ve hatta dayak yemeniz içten bile değildir.
ANLAŞILAN SADECE BURAYA ÖZEL DEĞİL
Oysa bir yere çeşit çeşit insanların gelmesi, orayı ziyaret etmesi, insanların birbirleriyle iletişim kurması ve dostluklar oluşturması ne güzel bir şey. Ayvalık, Çeşme ya da Akdeniz sahillerinde yazlıkları olan dostlarımızla zaman zaman konuşuyoruz. Genelde onlar da son yıllarda bu gibi durumlarla sıkça karşılaşmaya başladıklarını söylüyorlar ve onlar da son yıllarda iyice artan bu toplumsal kirlilikten şikayetçiler. Yani anlayacağınız İnkum’daki durum sadece buraya özelmiş gibi görünmüyor.
Bir dergide okumuştum, dünyanın ağzı en bozuk ve küfürbaz insanları Meksikalı ve Türklermiş. Korkarım bu gidişle nezaket ve anlayış dediğimiz erdemler, sadece kitap sayfalarında, geçmişin dingin ve saygılı günlerinde yaşamış insanların anılarında kaldı. Yazımın başında İnkum bu yükü kaldıramaz demiştim. Görüyoruz ki, İnkum'u bırakın koca bir ülke bu yükün altında eziliyor. Çok yazık.
Bartın Gazetesi’nin 07 ve 17 Ağustos 2025 tarihli Mehmet DEMİRCİOĞLU Köşe Yazıları)
0 Yorumlar
Teşekkürler ...